13 Haz 2011

Eski Bir Tapınak Yazıtı Üzerine...

      Bugünkü yazımı eski bir tapınak yazıtını irdeleyerek yazmayı planladım. Umarım, yazımın sonunu da başarılı bulursunuz. Elbette, herkes birbirinin fikriyle uyuşmayabilir. Düşüncelerimi iyice beyan edebilirim. Dolu dolu bir yazı çıkar. 


      Yazıtı okumayı, defalarca okumayı hatta ezberleyecek şekilde bilinçaltıma yerleştirmişim ki! Günlük koşuşturmaca da kısa bir soluk alma da elim hemen kütüphanemdeki benim kıymetli eski bir tapınak yazıtına gider. Veya vicdan muhasebesi yapmaya karar verdiğim de. Başucumdadır hep. Yanlışlarımda ve doğrularımda benim hep yanımdadır. Garip bir durum değil mi? M. Ö 9. yy'da yazılmış olmasına rağmen. İnsanlık adına insanlığın ilerlediği bu zor hengame de bize ne büyük bir miras bırakmışlar. Ne kadar çok kıymet bilmişiz bu değerli mirası ki! Sürekli olarak, kaosun içinde yaşamaktayız. Onların zamanlarında yapılan yanlışları yapmayalım. Yaşadığımız dünya, insani ilişkiler, insanlık adına yapına herşey de bir adımda önde olalım derken. Kirlenen ve kirletilen dünyada kaçımız temiz kaldık? Onu da Allah bilir. Halbuki uzlaşmacı olmamız gerekirken. Birbirimize saygı duymamız gerekirken, fakir-zengin ayırt etmeden, okuma yazması olmayan bir insandan hayat dersi alabilirken, nice üniversiteler bitirmiş ama insanlıktan nasibini almamış bu insanlardan öğretileri alamadıktan sonra. Burada demek ki! Okuryazarlığın önemli olmadığı insana insanca önem verilmedikten sonra okumanın boş olduğunu... En ufacık bir deneyimle, kendimizi ne kadar çok geliştirdiğimizi. Sınıfsal ayrımları, hemen büyük bir zevkle yakıştırıyoruz. Etiketlenen hayatlar. Hele insanları ne acılar çektiğini düşünmeden yargılamamıza gelelim? İçlerinde ne fırtınalar kopuyordur ya da yapmış olduğu bir hatanın bedelini öderken. Üzüntü de karşı tarafın acısına sevinen insanlar olduk! Sevincinde de üzülen. Yok, yok çoktan yozlaşmışız. Menfaate dayanan, yalan dolan ilişkileri yaşıyoruz. Bu zamanda yaşanılan aşklarda ise; günübirlik ilişkiler, canım cicim dedikten sonra en yakın arkadaşımızın kollarında buluyoruz sevdiğimizi. Bu nasıl sevgi anlayışı? Zamanında birbirleri için ölen insanlar varken, bu zamandaki ilişkiler sabun köpüğü. Maalesef, artık dürüst bir şekilde yaşamıyoruz. Bu her alanda böyle. Kazanmanın cezbediciliği, kaybetmenin acısından sonra gözümüzü hırs bürümesi sayesinde arkamızda mağdur ettiğimiz insanlara ne demeli? Bir anlık mutluluk için geride bırakılan hayatlar. Sürekli olarak kazanmaya odaklı yaşadıktan sonra, bizliğimizi unutuyoruz. 


     Yazımı şu paragrafla bitirmek istiyorum. Eski bir tapınak yazıtının son paragrafıyla:Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.
Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol. Hatırlar mısın doğduğun zamanları: Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekânıdır. XENTIUS M.Ö.IX.YY. (Teşekkürler, Xentıus. Başucu öğretime teşekkürler.) Sevgilerimle, Medusa.

2 yorum:

  1. şimdiki insanlar kaos içinde yaşadıklarıyla sarhoş bir halde ne yapacaklarını bilmezken şu ufacık tapınak yazısı tüm hayatı anlatıyor işte..

    YanıtlaSil